4 KRİTİK SORUDA TÜRKİYE’NİN F-35 PROGRAMINDAN ÇIKARILMASI
Dr. Can Kasapoğlu, Güvenlik ve Savunma Programı Direktörü, EDAM
Türkiye’nin F-35 Programından Çıkarılması Ne Kadar Büyük Bir Kayıptır?
- F-35 program üyeliği, sadece askeri kapasite geliştirme planları çerçevesinde değerlendirilmemelidir. Zira Türkiye, söz gelimi Birleşik Arap Emirlikleri gibi, F-35’i hazır alacak bir ülke değildi, üretici konsorsiyumun üyesi, daha doğrusu üyesiydi. Türkiye için F-35, sadece bir savaş uçağı değil, Türk savunma eko-sisteminin yüz milyonlarca dolarlık bir portföye sahip olduğu, binlerce kişiye istihdam oluşturan bir proje idi. Dolayısıyla, Türkiye’nin kaybının, sadece platformun askeri artı ve eksileri üzerinden değerlendirilmesi isabetli değildir. İştirakçi her bir Türk firmasının endüstriyel kayıpları da dikkate alınmalıdır.
F-35 çöp müdür? F-35 dokunduğu hava kuvvetlerinin çehresini değiştirecek bir sihirli değnek midir?
- Teknik olarak, her ikisi de değildir. Dünyanın tüm silah sistemleri gibi, F-35’in artıları ve eksileri vardır. En büyük eksisi ise savunma ekonomisi boyutudur. F-35 Müşterek Taarruz Uçağı, envanterde bulundurulması maliyetli bir uçaktır. En iyimser tahminler bile 2025’te uçuş saati başına 25,000 dolarlık bir hedef çıkarmaktadır – ki bu tahminler dahi gerçekçi değildir. Halihazırda, bir F-35’in uçuş saati / maliyetinin (36 ile 44 bin dollar arası tahmin edilmektedir) birkaç F-16’nın bir saatte toplam maliyetinden fazla olduğu değerlendirilmektedir. Yani, F-35’in bir hava kuvvetlerinin temel platformu olması pahalı bir istektir. Ayrıca, bulut-tabanlı ALIS sisteminde hatalar rapor edilmiştir. ALIS sistemindeki hatalar, operasyonel maliyetleri ve iş yükünü daha da artıracaktır. Dahası, programda bulunan bir kısım sorun için Lockheed Martin’in mevcut kontrat yükümlülüklerinden fazlası, dolayısıyla da daha çok para gerekecektir.
- Şimdi de artılara geçelim. F-35’in sensör yetenekleri, başta AN/APG-81 AESA radarı ve AN/AAQ-37 DAS, halihazırda benzersiz çözümler sunmaktadır. Söz konusu sensörler manzumesine, milyonlarca satırlık yazılım ve bilgisayar altyapısı eklenince, F-35 karşımıza çok önemli bir ağ-merkezli harekat ve bilgi üstünlüğü unsuru olarak çıkmaktadır. Bu nedenle, envanterdeki tek taktik uçak olması maliyetlidir ancak 4. ve 4.5 nesil diğer uçaklarla birlikte kullanılması, bir futbol takımındaki pahalı ama yetenekli yıldız oyuncu gibi, oyun-değiştiricidir. Bu noktada, Türkiye’nin Milli Muharip Uçak’ı F-35’in yerine uygulamaya koymadığı, en başından itibaren planın envanteri F-35 ve MMU’dan oluşan bir hava kuvvetleri olduğu unutulmamalıdır.
- F-35’in düşük görünürlük yani stealth kapasitesi de önemlidir. S-400 sisteminin henüz bir muharip başarısı yoktur. Ancak, dünyanın en yoğun SAM sistemleri ile korunan hava sahalarından biri olan Suriye’de, İsrail Hava Kuvvetleri F-35’lerle sistematik operasyonlar icra etmektedir. Son üç yılda, bine yakın hedefin vurulduğu, İsrailli pilotların %70’inin Suriye hava sahasına girdiği rapor edilmektedir. Rusya, Suriye Arap Hava Savunma Kuvvetleri’ne, S-300 varyantları başta olmak üzere önemli SAM sistemleri de transfer etmiştir. Öte yandan, henüz bir F-35’in düşürülmesi söz konusu değildir.
F-35 Planlarının Sona Ermesi Türk ‘Mini-Uçak Gemisi’ Planları için Ne Anlama Gelmektedir?
- Türkiye’nin potansiyel bir kaybı da, TCG Anadolu ve donanma havacılığı ile ilgilidir. Orjinal tedarik planı hava kuvvetleri için 100 F-35A varyantı olsa da, Türkiye’nin TCG Anadolu için F-35B ile ilgilendiği bilinmektedir. F-35B’nin yerine kullanılabilecek halihazırda dünyada emeklilik ile yüzleşmeyen ve seri üretim tahdidi olmayan bir çözüm yoktur. Türkiye, TCG Anadolu’yu, ağırlıklı olarak İHA / SİHA, döner-kanatlı platformlar ve amfibi kabiliyet etrafında kullanacaktır.
Bundan Sonra Ne Olacak; Ne Yapılmalı?
- Özetle, F-35 programından dışlanılması, Türkiye için ciddi bir kayıptır. Nitekim, Türk Devleti, en yüksek makamlarca, F-35 programında kalma isteğini birçok kez ifade etmiştir. Elbette, takvimleri geriye çevirmek mümkün değildir ve artık Türkiye’nin önüne bakma zamanıdır.
Su-35 gibi ara çözümler gündeme gelse de, Türkiye’ye çok yabancı bir dizayn felsefesi ve askeri havacılık kültürünün ürünü olan Sovyet-Rus sistemlerinin tedarik edilmesinin ideal ve kısa vadede başarılı olmayacağı ortadadır. Öte yandan, kimi uzmanlar, İsveç yapımı JAS-39 Gripen gibi, Batılı 4.5 nesil ara çözümleri de değerlendirmiştir. Bu sistemlerin bazıları için – JAS-39 Gripen başta olmak üzere, kritik ABD yapımı sistem ve alt sistem sorunu bulunduğu göz ardı edilemez. Yani, ABD ile bir kriz yaşayıp, kritik komponentleri Amerikalı olan Avrupa çözümlerine yönelmek zordur. Dahası, Avrupa genelinde Türkiye’ye yönelik savunma sanayii kısıtlamaları ve zorlukları da siyasi zeminde güçlenerek sürmektedir. Türkiye’ye yönelik adı konmamış ambargolar, ne yazık ki, mevcuttur ve değişeceğe benzememektedir. Halihazırda, yapılacak en önemli iş, mevcut Türk Hava Kuvvetleri envanterinin harbe hazırlık seviyesinin yüksek tutulmasına yönelik tedbirlerin alınması ve Türk hava gücünün, 4. nesil yeteneklerle geçirmek durumunda olduğu en az bir, belki de iki on yılın atlatılmasıdır. Bu dönemde, Milli Muharip Uçak projesinin mümkün olduğunca sorunsuz ilerlemesi de kritiktir.
Son olarak, ilk sorunun yanıtında belirttiğimiz üzere, F-35 projesinden dışlanılmasının telafisine yönelik çalışmaları Türk Hava Kuvvetleri envanteri ve askeri kabiliyet ile sınırlı görmemek elzemdir. Türk savunma sanayiinin F-35 programı dışında kalınması sonucu yaşadığı kayıpların telafisi de en az askeri kapasitenin tahkim edilmesi kadar önemlidir.